Astana süreci yara aldı...

Astana sürecini oluşturan Türkiye, Rusya ve İran liderlerinin merakla beklenen 'üçlü zirve' toplantısı sonuçlandı...

Tahran'da yapılan zirvenin ardından 12 maddelik bir ortak bildiri yayınlandı...

Bildirinin dikkat çeken noktaları, 'Suriye Arap Cumhuriyeti'nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü'ne yapılan vurgu ve Suriye ihtilafına askeri çözüm getirilemeyeceğine dair inancın yinelenmesiydi.

***

Hiç kuşkusuz bunlar olumlu yaklaşımlardır...

Ancak bu olumlu yaklaşımların mevcut konjonktürde hayata geçirilmesi pek mümkün görünmemektedir...

Bunun nedeni, yalnızca ABD'nin bölgedeki varlığı değil, aynı zamanda Astana sürecini yürüten üç ülkenin temel politikalarındaki farklılıklar nedeniyle herkesin bu kavramlardan başka bir şey anlıyor olmasıdır.

***

Bu farklılıklar, zirveden sonra liderlerin yaptığı açıklamalarda kendisini gösterdi...

Örneğin...

Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantı sonrasında ateşkes istedi ve 'Rejimin çıkarları uğruna on binlerce masum insanın öldürülmesine göz yumulması durumunda, böyle bir oyunun ortağı da seyircisi de olamayız' mesajını yayınladı...

Bu mesaj, Suriye hükümet güçlerinin Rusya ve İran'ın desteğiyle İdlib'de yapacağı operasyona karşı bir uyarı olarak yorumlandı...

Buna karşılık, Rusya'nın lideri Putin 'Koşulsuz önceliğimiz, Suriye'de terörizmin bitirilmesidir. Şu anda en önemli olansa, İdlib'deki militanların buradan kovulmasıdır' diyerek İdlib operasyonuna devam edeceklerinin işaretini verdi.

***

Zirve sonrasında yaşanan gelişmeler de Astana sürecinin geleceği konusundaki şüpheleri de artırdı...

Toplantıdan sonra Rusya ve Suriye hava kuvvetleri İdlib'in çeşitli bölgelerindeki hava operasyonlarını sürdürürken Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Rusya ve İran'ı son dönemde görülmeyen bir sertlikle suçladı...

'Rejim ve destekçileri İran ve Rusya, Levant'ta yeni bir harita çizme gayelerini haklı çıkarmak için DEAŞ canavarını kullanıyor' ifadesini kullanan Kalın, İdlib'e yöneli olası operasyonunu da 'Esed rejiminin ahlaksız bir zaferi' olarak niteledi.

***

Bildiride söylenenler kadar söylenmeyenler de önemliydi...

Örneğin, Türkiye'nin bütün ısrarlarına rağmen PKK/PYD örgütünün adı 'Suriye'de ateşkes süreci dışında bırakılacak terörist örgütler' sıralamasında geçmedi...

Bunların dışında söylenenler nezaket cümleleri ve sürecin devam ettirilmesine yönelik temennilerden ibaretti.

***

Sonuç olarak, İdlib operasyonu için geriye sayım sürerken Tahran Zirvesi'nin 'Astana mimarları' arasında artan gerilimi yatıştıracağını düşünenlerin umutları gerçekleşmedi...

Bu arada ABD ve Avrupalı müttefiklerinin 'İdlib'de rejim kimyasal silah kullanacak' iddialarıyla İdlib operasyonuna 'müdahale' hazırlıklarını sürdürmesi dikkat çekti...

Öyle anlaşılıyor ki, ABD, uzun bir süreden beri kendisini rahatsız eden Astana sürecinin sona erdirilmesi için İdlib yarasını 'kaşıyacak' ve Türkiye ile 'Astana ortakları' arasındaki gerilimi artırmaya yönelik kışkırtmalarda bulunacaktır.

***

Aslında bu gelişmelerin hiçbiri sürpriz değildir...

Çünkü, konjonktürel gelişmeler Türkiye, Rusya ve İran'ı bir araya getirse de ortakların amaçları arasında önemli farklılıklar varlığını sürdürmektedir...

Rusya ve İran, sürecin başından bu yana Esad rejimini destekler ve ABD müdahalesi karşıtı politikalar izlerken Suriye savaşına ABD'nin müttefiki olarak katılan ancak daha sonra yaşanan çelişkiler nedeniyle bir 'denge politikası' izlemeye çalışan Türkiye, Esad rejiminin yıkılması konusunda eski katı tutumunda ısrar etmektedir.

***

Tarih, ister ekonomik, ister siyasi, isterse askeri olsun tüm anlaşmazlıkların güç olgusuyla çözüldüğünü gösteriyor...

Suriye savaşı giderek herkesin herkese karşı savaşı olmaya doğru evrilirken sonunda bu kural bir kez daha işleyecekmiş gibi görünmektedir.