ASO'nun eylül ayı meclis toplantısında yaptığı konuşmada Ardıç “Ülkemizin sınıf atlayıp devler liginde yer alabilmesinin tek yolu yüksek teknolojili üretim ve ihracattan geçiyor. İhracat rakamımız yükseliyor. Cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırıyor. Bununla övünelim ama artık övüncümüzün asıl kaynağı yüksek teknolojili ihracatta yapacağımız artış ve ihracat kilogram değerimiz olmalıdır” dedi.
Ankara'nın 2018-2023 dönemini kapsayan Dış Ticaret Analizi ve Teknolojik Boyut Çalışma Raporu'nu hazırladıklarını kaydeden Ardıç, “İhracattaki yüksek teknoloji payının yüzde 13 ile yüzde 3,8 olan Türkiye ortalamasından ve diğer 5 büyük sanayi şehrinden kat be kat yüksek olduğu görüldü” dedi. Bu oran İstanbul'da yüzde 5, İzmir'de yüzde 2, Kocaeli, Bursa ve Gaziantep'te ise sadece yüzde 1. Ankara'yı sanayi ve teknolojinin de başkenti yapma hedefimize ulaşmaya kararlıyız” değerlendirmesi yaptı.
Yüksek faizden en büyük zararı sanayicilerin gördüğünü belirten Ardıç, ABD Merkez Bankası FED’in 50 baz puanlık faiz indiriminin ardından Türkiye’de faiz indirimi beklentilerinin daha çok konuşulmaya başladığına dikkat çekerek şunları söyledi:
“Enflasyonla mücadele için biz sanayiciler uzun bir süredir yüksek faiz ortamında büyük fedakârlıkta bulunuyoruz. Ama şunu da biliyoruz ki erken bir faiz indirimi, bugüne kadar ödediğimiz bedellerin boşa gitmesi anlamına gelecektir. Bu konuda tek karar verici mercii olan Merkez Bankamızın alacağı kararlara güvenimizin tam olduğunu vurgulamak istiyorum.”
Kamunun tasarrufu şart
Enflasyonla etkin mücadele için maliye ve gelirler politikasının güçlü desteği gerektiğini vurgulayan Ardıç, “Kamu desteğinin sınırlı kaldığı bir enflasyonla mücadele politikası, faizlerin uzun süre yüksek kalmasına ve ekonomimizin daha fazla tahribata uğramasına neden olacaktır. Ünlü İktisatçı Milton Friedman’ın şu sözlerini tekrar bir hatırlayalım; ‘Tüketiciler enflasyon yaratmaz. Üreticiler enflasyon yaratmaz. Enflasyon yalnızca çok fazla hükümet harcaması ve yüksek para arzı artışı ile ortaya çıkar.’ Yani, enflasyon direncini kırmak için kamunun tasarrufu şart. Mayıs ayında Hazine ve Maliye Bakanlığımız Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketini açıklamıştı. Aradan geçen 4 aylık sürede elde edilen sonuçların ve ne kadarlık bir tasarruf sağlandığının kamuoyuna duyurulması, devlet kurumlarının da enflasyonla mücadelede etkin ve kararlı olduğunu göstermesi açısından önemli olacaktır” değerlendirmesi yaptı.
Sanayi sektörü 1.8 daraldı
Türkiye ekonomisinin yılın ikinci çeyreğindeki yüzde 2,5 büyümeye karşın sanayi sektörünün yüzde 1,8 daraldığına dikkat çeken Ardıç, “Doğal olarak bu durum, ekonominin istihdam ve katma değer yaratabilmesi açısından önemli bir risk unsuru olarak karşımızda duruyor. Büyümenin refah seviyesi üzerine yansıması ve özellikle de enflasyonda kalıcı düşüş için reel sektörün güçlü kalması gerektiğinin altını çizmek isterim. Yüksek faiz nedeniyle finansman erişiminde ve kullanımında büyük sıkıntı yaşayan KOBİ’ler için özel kredi destek mekanizmaları acilen devreye alınmalıdır. Düşük faizli, uzun vadeli kredilerin devreye girmesi, sanayicilerimizin üretime devam edebilmesi ve büyümenin sürdürülebilmesi açısından şarttır” tespitlerini dile getirdi.
‘Doğurganlık oranları geriliyor’
Türkiye’de doğurganlık oranının 1965’ten bu yana en düşük seviyeye geldiğini, doğurganlık hızının 1,51 ile nüfusun yenileme düzeyi olan 2,10’un altında kaldığını belirten Ardıç, “Doğurganlık hızımız nüfusunu yaşlı olarak bildiğimiz Almanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerin altındadır. Buna karşın yaşlılarımızın toplam nüfus içindeki oranı ilk kez yüzde 10'un üzerine çıktı. Uzun yıllardır genç nüfusa dayalı demografik yapısıyla övünen ülkemiz, ekonomimiz için büyük bir fırsat olan bu özelliğini hızla kaybediyor. Ülkemizde ekonomik sıkıntılar doğurganlık oranının azalmasının en önemli nedenlerinden biridir. Sığınmacıların doğum hızının çok yüksek seviyede olması ise demografik yapımız için ciddi bir risk olarak kaşımızda duruyor” dedi.