CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, “TSK ve Emniyet’in sınır muhafaza görevine GİB’i ortak eden düzenleme, İngiltere ile yapılan ve ayrıntıları gizlenen anlaşmanın hayata geçirildiğini gösteriyor. Kaçak göç, mülteci akını, insan kaçakçılığıyla mücadele iktidarın 2011’den bu yana uyguladığı yanlış politikalarla ülkemiz açısından hayati önem kazandı. Süreç ulusal güvenlik sorunu olma yolunda hızla ilerliyor. Çözüm, başka ülkelerle sınır güvenliği için para karşılığı gizli anlaşmalar, pazarlıklar yapmak değil. Ulusal sınır güvenliğini yabancılarla ortaklaşa sağlamak düşünülemez” diye konuştu.
“ERKEN SEÇİM TARTIŞMASI BAŞLATILABİLİR”
Toprak'ın değerlendirmeleri şöyle: “Göç İdaresi Başkanlığı’nı (GİB) sınır yönetiminde yetkilendiren kararla adeta paralel bir Emniyet ve istihbarat birimi kuruluyor. TSK ve Emniyet’in sınır muhafaza görevine GİB’i ortak eden düzenleme, İngiltere ile yapılan ve ayrıntıları gizlenen anlaşmanın hayata geçirildiğini gösteriyor. Kaçak göç, mülteci akını, insan kaçakçılığıyla mücadele iktidarın 2011’den bu yana uyguladığı yanlış politikalarla ülkemiz açısından hayati önem kazandı. Süreç ulusal güvenlik sorunu olma yolunda hızla ilerliyor. Çözüm, başka ülkelerle sınır güvenliği için para karşılığı gizli anlaşmalar, pazarlıklar yapmak değil. Ulusal sınır güvenliğini yabancılarla ortaklaşa sağlamak düşünülemez. Son 10 günde kırmızı bültenle aranan uluslararası uyuşturucu kartel liderleri peş peşe İstanbul’da yakalandı. Çoğu gayrimenkul alıp Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuş. Bu baronlara yıllarca kim göz yumdu? Sadece geçen yıl 26 milyar dolar fazla veren Merkez Bankası’na kaynağı belirsiz döviz girişi yapanlar araştırılmalıdır. Bu kaleme giren ve çıkan milyar dolarların izi Merkez Bankası ve Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) iş birliği ile sürülmek zorunda. Güzellik salonlarında birkaç yüz milyon TL aklayan sosyal medya fenomenlerinin peşine düşen MASAK, kaynağı belirsiz on milyarlarca doları kaynağı belirsiz şekilde ülkeye getirenlerin kim olduğunu, bu milyar dolarların arkasında kimlerin olduğunu göz ardı edemez. Cumhurbaşkanı seçiminde yüzde 50 artı 1 oy şartını tartışmaya açan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ittifak ortaklarından gelen tepkiler üzerine sessizliğe büründü. Pazarlıkların ve mücadelenin kamuoyu önünden perde arkasına kaydığı anlaşılıyor. Son dönemde gerçekleşen bazı operasyonlar, iktidarın ittifak ortaklarından rahatsızlığının arttığını gösteriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisini ittifak ortağına mahkum eden bu tablodan kurtulmak istiyor. Yakın dönemde bu kurtuluş arayışının, TBMM’de yalnızca yüzde 50 artı 1 ve başörtüsü içerikli mini anayasa değişikliği için yeni müttefik arayışına dönüştüğünü görebiliriz. Bu sürecin devamında ise bir erken seçim tartışması başlatılabilir.
“YERLİ-YABANCI SERMAYE KAÇIYOR”
İçişleri Bakanının suç örgütlerine yönelik operasyonlarla kamuoyunda yarattığı pozitif algının aksine, muhalefet belediye başkanlarına siyasi soruşturmalarla aynı siyasi zihniyeti sürdürüyor. Halef-selef bakanların muhalefete karşı tavırlarında değişiklik olmadığı görülüyor. Tüm bunlar İçişleri Bakanı Yerlikaya’nın da kendisinden önceki bakanın misyonuyla paralel şekilde yerel seçime doğru muhalefet belediyeleri ve başkanların üzerine gitmesini istendiğini ortaya koyuyor. Suç örgütü operasyonlarıyla kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan pozitif algının gerçekte 21 yıldır değişmeyen AKP’nin siyasi zihniyetini perdeleme aracı olarak kullanıldığını gösteriyor. Ekonomide ‘faziletli döneme’ geçildiği, yabancı yatırımların artacağı söyleminin aksine dev yabancı şirketler Türkiye’yi terk ediyor, yatırımlarını iptal ediyor. 111 yıldır Türkiye’de akaryakıt üretimi-dağıtımı yapan British Petroleum (BP), Türkiye’den çıkış kararı aldı. İktidar, yabancı yatırıma ve sermayeye güven veremediği gibi yerli yatırımcıya da kazancını ülkeye getirmesi için vergisini düşürmeyi, karının yüzde 80’ini muaf tutmayı vaat etmek zorunda kalıyor. Polonya, Macaristan, Karadağ, Sırbistan hatta Bulgaristan Türk yatırımcılar tarafından daha istikrarlı ve güvenilir bulunduğu için yerli yatırım sermayesi bu ülkelere akıyor. Belirsizlik ve siyasi kayırmacılık yerli-yabancı sermayeyi kaçırıyor. Merkezi Yönetim Borç Stoku toplamı ekim sonu itibarıyla 6 trilyon 276 milyar TL’ye ulaşarak Cumhuriyetin 100’üncü yılında bugüne kadarki tüm zamanların rekor düzeyine yükseldi. Borç stoku 10 ayda geçen yıla göre yüzde 55,6 büyüme gösterdi. Döviz cinsi borçların payı yüzde 65’e ulaştı. Temmuzda çıkartılan ek bütçeye rağmen seçim sonrası beş aydaki borçlanmanın ilk beş ayın iki katını aşması, kuralsızlık ve keyfiliğin bir başka boyutu. Ek bütçe ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verilen 2 trilyon TL ek borçlanma yetkisinin kullanılmasıyla borç stokunda yeni rekorlar kırılması şaşırtıcı olmayacaktır. Yerel seçime doğru ilk üç ayda yine şeffaf olmayan harcamalarla seçim ekonomisine geçileceğinin sinyalleri iktidar sözcülerinin ve kabine üyelerinin söylemlerine yansımaktadır.
“İKTİDARIN DIŞ POLİTİKADAKİ YAKLAŞIMI BİR KEZ DAHA ÇÖKTÜ”
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, politika faizini yüzde 40’a yükseltti. Toplantı sonrası parasal sıkılaştırma ve faiz artışı sürecinin sonuna yaklaşıldığının ve yavaşlayacağının vurgulanması, reeskont ve kredi kartı faizlerinin aralıkta aynı kalacağının açıklanması ‘yerel seçim öncesi’ dikkat çekici bir mesaj. Yerel Seçim sonrası geniş toplumsal kesimleri; yüklü faiz artışları, zamlar, vergiler, zirveye çıkan enflasyon, enflasyondan düşük maaş artışları, kitlesel yoksullaşma, kapanan işyerleri ve artan işsizlikle zorlu ve acımasız bir kemer sıkma dönemi bekliyor. İspanya ile İtalya’da kuraklıkla gelen zeytinyağı üretimi düşüşü, Türk zeytinyağına talebi artırdı. Temmuzda dökme zeytinyağına getirilen ihracat yasağına rağmen, kutu ambalajlı ihracat yasak olmayınca ihracat 150 bin tona, iç fiyatlar erişilmez düzeye çıktı. Litresi 400-600 TL’ye varan zeytinyağını tüketmek, geniş kesimler için hayal oldu. İktidarın bu tabloya seyirci kalmasını fırsat bilen bir kesim, zeytinyağının 5 litresini 400-500 TL’den online marketler ve internet üzerinden satışa çıkartıyor. Adı sanı duyulmamış yapay ve katkılı sahte zeytinyağlarıyla büyük bir vurgun peşinde. Üreticiyi, tüketiciyi korumakla yükümlü iktidar, etiket denetimleriyle ceza kesmekle övüneceğine, halk sağlığını tehdit eden bu sahte zeytinyağı vurgununa müdahale etmek zorundadır. Halkın sağlıklı gıdaya erişimini sağlamak iktidarın kaçınamayacağı bir görevdir. Hamas-İsrail arasında Gazze’deki 4 günlük ateşkes anlaşmasında ABD, AB, İsrail ve Hamas liderleri de dahil tüm taraflar Katar ve Mısır’a teşekkür etti. Sıradanlaşan U dönüşleriyle ciddiye alınmayan ve diplomaside güven sorununu aşamayan iktidar, yine dış politikayı iç politikaya malzeme yapmanın sonuçlarıyla karşı karşıya kaldı. Bölgede siyasi ve tarihi varlığı-ağırlığı Türkiye ile kıyaslanamayacak Katar, ABD-Taliban, ABD-İran müzakerelerinde ve şimdi de Mısır’la birlikte İsrail-Hamas ateşkesinde yolu açan ülke oldu. İsrail ile defalarca savaşan Mısır bile diyalog ve diplomasiden kopmadı. İran ile Suudi Arabistan’ı bölgenin büyük devleti Türkiye değil, Çin diplomasisi barıştırdı. Şahsi tercih ve ilişkileri, devlet ve ülkenin önüne geçiren iktidarın dış politikadaki yaklaşımı bir kez daha çöktü.”