ABD’nin Türkiye Ukrayna ve İsrail çıkmazı... (III)

Önceki yazımızda Amerikan “derin devletinin sesi” olarak tanımlanan Foreign Policy’de yayınlanan bir makalede Türkiye’nin NATO üyeliğinden atılması gerektiğinin savunulduğunu; bunun için de S-400 satın alımının NATO’nun bütünlüğüne doğrudan zarar verdiği iddiasının gerekçe olarak sunulduğunu söylemiştik. Aynı makalede, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal ettiği 2022'den bu yana Biden yönetiminin, Erdoğan'dan Rus şirketlerinin uluslararası yaptırımları aşmalarını sağlayan ortama engel olmasını istediği, ancak Erdoğan’ın bunu yapmakta başarısız olduğu da ileri sürülmüştü...

Makale, şu sözlerle sona ermekteydi:

“NATO üyeleri birlik içinde kalmalı ve Rusya'nın kolektif savunmayı zayıflatabilecek yeteneklerini koruduğu sürece Ankara'ya savaş uçakları gibi herhangi bir savunma yeteneği satmama konusunda anlaşmalıdır. Türkiye'yi kaybetmemek için iki büklüm olan Biden yönetimi ve Dışişleri Bakanlığı için, İsyan Yasası'nın Erdoğan'a okunmasının vakti çoktan gelmiştir, hatta geçmektedir: (Erdoğan);Ya ortak değerlerimizi kabul eden bir NATO müttefikisin ya da değilsin. Kararını ver artık."

***

Bu meydan okumanın Gazze Savaşı sonrasında yapıldığı unutulmamalıdır...

Görünen o ki, İsrail’in Gazze’de yaşayan Filistin halkına karşı yürüttüğü bir soykırıma dönüşen savaşta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın HAMAS’ı savunması ve İsrail’i eleştirmesi, ABD içinde Türkiye’ye karşı daha sert bir politika uygulanmasını savunan kesimleri harekete geçirmiştir...

Bu koşullarda ABD’nin BM Genel Sekreteri tarafından hazırlanan İsrail’i kınama bildirisinin ABD tarafından veto edilmesi üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Adil bir dünya mümkün ama Amerika'yla değil.” ifadesini kullanması ABD’li “şahinler” tarafından “bardağı taşıran bir damla” olarak görülebilir ve bu saldırıların dozu önümüzdeki günlerde daha da artabilir.

***

Bütün bu gelişmeler hiç kuşkusuz ABD’nin sıkıntılarını yansıtmakta ve yönetim içinde derin çelişmeler yaratmaktadır...

Kamuoyu yoklamaları, Biden’ın arkasında toplanan savaş sanayisi, İsrail lobisi ve Pentagon yetkililerinin Rusya, Çin ve İran’a karşı yürütmeye çalıştığı “topyekun saldırı” stratejisine karşı çıkan güçlerin temsilcisi durumunda olan Trump’ın popülaritesinin son günlerde giderek artmakta olduğunu göstermektedir...

Bilindiği gibi Trump, Biden yönetiminin aksine ABD’nin mücadelesinin esas olarak Çin’e yöneltilmesini, bu arada Rusya’nın tarafsızlaştırılması gerektiğini savunmaktadır.

***

Amerikan yargısında yakın bir zamana kadar Trump ve ailesini hedef alan çeşitli suçlamaların son günlerde Biden ailesine de yöneltilmiş olması dikkat çekicidir...

Başkan Biden’ın oğlu Hunter Biden, katıldığı bir TV programında, kendisine yöneltilen “vergi kaçırmak, evrakta sahtecilik ve vergi beyan etmemek” gibi suçlar nedeniyle tutuklanması durumunda cezaevinde öldürüleceğini savunarak, “Beni öldürmeye çalışıyorlar, çünkü bu acıyı babamın kaldıramayacağını biliyorlar. Bu sayede onu görevinden etmeye çalışıyorlar” ifadesini kullanmıştır...

Bu ifade, önümüzdeki başkanlık seçiminde aday olmaları beklenen Biden ve Trump arasındaki güç mücadelesinin ne kadar keskin bir noktaya geldiğini açıkça göstermektedir.

***

Tabloyu daha açık olarak görebilmek için Ukrayna ve Gazze cephelerinde yaşanan son gelişmelere de bakılmalıdır...

Gazze saldırısının kınanması ile ilgili son BM tezkeresinin oylanması sırasında ABD tek başına kalmıştır; Ukrayna ile İsrail’e yapılacak askeri yardımı içeren 105 milyar dolarlık son yardım paketi ise ABD Senatosu tarafından reddedilmiş bulunmaktadır. Bu arada Batı Avrupa ülkelerinde de Ukrayna’ya verilen yardımların sonunun bir türlü gelmemesi giderek daha fazla eleştiri konusu olmaktadır...

Son olarak NATO Genel Sekreteri Stoltenberg‘in yaptığı “Ukrayna’dan gelecek kötü haberlere hazırlıklı olalım” açıklaması Batılı ülkelerin Ukrayna rejiminden umut kesmeye başladığını ortaya koymaktadır.

***

ABD’nin etkili yayın organlarında yer alan yukarıda örneklerini verdiğimiz zorlamaların bu konjonktürle yakın ilişkisi bulunmaktadır. Ukrayna ve Gazze cephelerinde yaşanan “olumsuz” (!) gelişmeler, önümüzdeki dönemde ABD, AB ve NATO’nun Erdoğan yönetimi üzerindeki baskıyı daha da artıracağını göstermektedir...

Bu koşullarda büyük ekonomik güçlüklerle boğuşan ve Batı’dan gelmesi beklenen “sıcak para”ya duyduğu ihtiyaç her geçen gün biraz daha artan Türkiye’deki yönetim ABD ve Batı karşıtı söylemini sürdürebilecek midir?..

Bu sorunun cevabını izleyen yazılarımızda arayacağız.

(Devam edecek)