ABD’nin Türkiye, Ukrayna ve İsrail çıkmazı (II)

Önceki yazımızda ABD’nin Doğu ile Batı’yı birbirinden ayıran hat üzerindeki üç ülkeyi, Ukrayna, Türkiye ve İsrail’i kullanarak Rusya’daki rejimi çökertmeyi ve bu ülkeyi Ortadoğu’dan çıkartarak Yeltsin döneminde olduğu gibi “sömürgeleştirmeyi” hedeflediğini söylemiş...

Bu üç ülkeden Ukrayna’da ilkbahar aylarında NATO desteğiyle başlatılan karşı taarruzun hiçbir başarı elde edemeden bittiğini...

İsrail’in Gazze saldırısının HAMAS’ın direnişi sürdürmesi nedeniyle iflasa doğru gittiğini...

Türkiye’nin ise ABD tarafından kendisine kurulan tuzaklar nedeniyle Rusya ile iyi ilişkiler kurduğunu ve İsrail’in saldırganlığına tepki gösterdiğini sözlerimize eklemiştik.

***

İsrail’in Gazze saldırısı, başlangıçta elde edilecek kolay bir zaferle Rusya ve İran’ın bölgede elde ettiği kazanımları sona erdirmek ve bölgedeki ABD yandaşı rejimleri İsrail’in yörüngesine sokarak Rusya’dan uzaklaştırmak amacıyla ABD ve AB tarafından koşulsuz desteklenmişti...

Ancak Gazze halkının direnişi nedeniyle süreç uzayıp İsrail’in dinsel gerekçelerden hareketle uyguladığı soykırım gözlerden saklanamaz hale gelince bu ülkelerin kamu oyunda tepkiler ortaya çıktı...

Bu durum ABD’yi sıkıntıya soktu ve bu ülkenin yönetici çevrelerinde özellikle son dönemde İsrail’e destek konusunda bazı çatlaklar oluştu.

***

ABD yönetimine yön veren çevreler, Rusya’ya uygulanan ambargoya karşı çıkan ve İsrail’e karşı kullandığı söylemi her geçen gün biraz daha sertleştiren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı bu durumun sorumlularından biri olarak görüyorlar...

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç’in NATO’ya alınması konusundaki kararın onaylanmasını TBMM’ye sevk ederek sürüncemede bırakması da bu çevreler tarafından “NATO’nun Rusya’yı çevreleme operasyonunu engellemeye yönelik bir manevra” olarak değerlendiriliyor..

Bu görüşler, özellikle ABD dış politikasını belirlediği bilinen Council on Foreign Relation’ın (CFR) yayın organı Foreign Policy ve yine yönetime yakın Newsweek dergilerinde yer alan analizlerde açık bir biçimde dile getiriliyor.

***

Örneğin Newsweek dergisinde geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir makalede “hasta adam” haline gelen Türkiye’nin NATO üyeliğinin bir ittifak ilişkisinden çok “tehdit” haline geldiği belirtilerek, “Hesap sorulmalı ve durdurulmalıdır” yorumu yapıldı...

Amerikan “derin devletinin sesi” olarak tanımlanan Foreign Policy’de yayınlanan bir yazıda ise Türkiye’nin NATO üyeliğinden atılması gerektiği savunuldu...

Makalede şu ifadeler yer aldı:

“Soğuk Savaş sırasında Türkiye’nin ittifaka üyeliği Sovyetler Birliği tarafından istila edilmesini engellemiş ve Batılı bir müttefik olarak ekonomik kalkınması için alan yaratılmasına yardımcı olmuştu. O halde (NATO) neden sürekli olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gibi işbirliği yapmayan, hatta zaman zaman kavgacı bir Türk liderle boğuşmak zorunda kalıyor? Görünen o ki Erdoğan her durumda kendisini Trans-atlantik ittifakın altını oymaya adamış durumda. NATO’nun Türkiye’nin üyeliğini yeniden gözden geçirmesinin zamanı gelmedi mi?”

***

Makalede, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tutumunun nedenleri araştırılırken Türkiye kamu oyunda son yıllarda yaşanan değişimin etkisine işaret ediliyor ve “Mart 2022 itibariyle Türkiye nüfusunun çoğunluğu ABD’yi Türkiye’ye yönelik en büyük tehdit olarak görürken sadece yüzde 19’u Rusya’yı aynı şekilde görüyor.” deniliyor...

Makalede daha sonra “Erdoğan’ın 2022’den bu yana rehin tuttuğu NATO’nun İskandinavya genişlemesi” ele alınarak, şunlar söyleniyor:

“Türkiye Rusya’nın yarattığı tehdidi engellemek için asgari düzeyde bile çaba göstermiyor. Nitekim 2019 yılında Türkiye, NATO’nun bütünlüğüne doğrudan zarar veren Rus askeri donanımını (S-400 füze sistemi) satın almaya kadar gitti. Bu hamle nedeniyle Ankara ABD’nin F-35 programından çıkarıldı ve Trump yönetimi tarafından CAATSA yaptırımlarına maruz kaldı. Ancak Erdoğan bu kabul edilemez tutumundan geri adım atmak için hiçbir şey yapmadı.”

(Devam edecek)