ABD’nin Türkiye, Ukrayna ve İsrail çıkmazı (I)

Günümüzde küresel çatışmaların odak noktaları Baltık Denizinden Gazze’ye kadar uzanan Doğu-Batı hattı üzerinde yer alıyor...

ABD, bu bölgede 2010 yılında oluşturduğu stratejiye göre Rusya’yı üç noktadan vurmayı amaçlıyor: Ukrayna, Türkiye ve İsrail...

Gölge CIA olarak da adlandırılan Stratfor’un “fütürist” geçinen stratejistleri 2010 yılında hazırladıkları planlarda Arap Baharı taarruzunun Türkiye ile Rusya’yı Suriye’de çatışmaya sürükleyeceği, bu süreçte Ukrayna’nın kuzey cephesinden İsrail’in de Rusya’nın Ortadoğu ilişkilerinin merkezi olan güney cephesinde vuracağı, Türkiye’nin ise Karadeniz’den Ukrayna cephesine Kafkaslardan ise Rusya’nın petrol bölgelerine gireceği hesaplarını yapmıştı...

Bu planlar İsrail devletinin dış ilişkiler danışmanı ve Stratfor’un kuramcısı George Friedman’ın çalışma arkadaşı David Passig’in “2050” başlıklı kitabında şu sözlerle ifade edilmişti:

“Amerika (ABD) uzun yıllar boyunca mücadelelere tek başına girmeyecek. ABD’nin 21. yüzyılda savaşlarına ortak olmadan girmemesinin iki sebebi var. Birincisi dünyadaki genel kabadayı imajını güçlendirmek ve tarihe istediği zaman istediğini yapan olumsuz bir ülke olarak geçmek istemiyor. Bu nedenle halkla ilişkiler konusuna diğer ülkelerden çok daha fazla önem veriyor. İkinci neden de tehlikeyi başkalarıyla paylaşarak ABD iç politikasında ödemek zorunda kalacağı bedeli hafifletmek (istiyor. EG).” (Bkz. 2050, s. 186-187, Koton Kitap).

Passig, bu nedenlerle ABD’nin “Rusya’nın güney sınırında bu çatışmaya hazırlayabileceği, yeterince büyük ve kuvvetli bir ülke bulmak” zorunda olduğunu, bu ülkenin “zamanı geldiğinde ABD’ye karşı bir tehlike oluşturmayacak ancak güvenlik ve kültür engellerini aşabilecek bir ülke” olması gerektiğini vurguluyor ve akıl yürütmesini şu cümle ile tamamlıyordu:

“Seçilen ülkenin stratejik risklere atılmayı göze alması için, başarıya ve yenilenmeye özlem duyan bir ülke olması gerekir, Batı’yla, Avrupa’yla, Asya’yla, Ortadoğu ülkeleriyle ve mümkünse İslam alemiyle kültürel, finansal ve güvenlik ilişkileri içinde olmalıdır. Bu şartlara uyan tek doğal seçenek Türkiye’dir.”
***
Bu strateji, 2010 yılında Arap Baharı sürecinde uygulandı; FETÖ ilişkileri kullanılarak yaratılan “uçak düşürme olayı” sonrasında Türkiye ile Rusya Suriye’de karşı karşıya geldi...

Ancak Passig’in sözünü ettiği plan, dönemin Başbakanı Davutoğlu’nun NATO’ya yaptığı bölgeye müdahale çağrısına ABD’nin yukarıdaki strateji gereği olumlu cevap vermemesi nedeniyle uygulanamadı. ABD’nin “elini ateşe doğrudan sokmamak” tavrına tepki gösteren ve kritik noktada ilişkileri savaşa döndürmek yerine Rusya ile uzlaşmayı seçen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ABD ve Rusya arasında bir “denge politikası” izlemeye başladı. Neticede ABD’nin hazırladığı Türkiye-Rusya savaşı çıkarma planı suya düştü!..

Bunun üzerine Türkiye’de FETÖ’nün darbe girişimi tezgahlandı... O girişim de başarılı olmayınca ABD gözünü Ukrayna’ya çevirdi... Ukrayna’da Sorosçu örgütler ve neonazi milliyetçiler devreye sokularak Rusya ile dostluk politikası izleyen Yanukoviç hükümeti düşürüldü. Bu olayın ardından iktidara getirilen Rusya düşmanı hükümetler aracılığıyla günümüzde halen devam eden Ukrayna Savaşı için düğmeye basıldı.
***
Bu planın Ortadoğu ayağında İsrail yer almaktaydı...

Gazze’yi işgal ederek Doğu Akdeniz’i ve Ortadoğu’yu Rusya’ya kapatmak ve o bölgedeki enerji kaynaklarına el koymak isteyen ABD-İsrail cephesinin o dönemde Netanyahu’nun iktidara gelmesini sağlaması hiç kuşkusuz bir tesadüf değildi...

Ukrayna ve İsrail’in “aktive” edilmesi, Rusya ile doğrudan çatışmaya girme fikrine soğuk bakan Türkiye’nin de bu iki “koltuk değneği”nin desteğiyle savaşın içine sürüklenmesi amacını taşımaktaydı.
***
Ukrayna’da ilkbahar aylarında NATO desteğiyle başlatılan karşı taarruz yıl sonuna geldiğimiz şu günlerde hiçbir ilerleme kaydetmeden bitmiş bulunuyor... Türkiye’nin İsrail ve Batı’nın saldırganlığına tepkisi her geçen gün büyüyor...

İsrail’in Gazze planı da Gazze halkı ve HAMAS’ın direnişi sürdürmesi nedeniyle iflasa doğru gidiyor... Passig’in sözünü ettiği ABD’nin “tehlikeyi başkalarıyla paylaşarak iç politikada ödemek zorunda kalacağı bedeli hafifletmek” politikasına gelince...

O da ABD içinde oluşmaya başlayan muhalefet nedeniyle işlemeyecek gibi görünüyor.
(Devam edecek)