Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji bölümünde uzun yıllar öğretim üyeliği yapan Prof. Dr. Fatma Ulutan 2018’de emekli oldu. Prof. Ulutan, hem hekimliği hem öğretim üyeliğini büyük bir keyifle yapan, 67 yaşında emekli olduktan sonra boş duramayarak kariyerine görsel sanatlar eğitimini ekleyen örnek bir insan. Başkent’in sorularını yanıtlayan Ulutan, “Ben hayatımda istediğim işleri hep çok severek yaptım. Yıllarca tıp bilimiyle iç içe olmak, Hacettepe’de ihtisas yapmak, daha sonra Gazi Üniversitesi’nde hoca olmak benim için büyük bir mutluluktu. Mesleğimden bu hazlarla emekli olduktan sonra hayatımı bir de sanatla renklendirmek istedim. Emeklilikte sanatla uğraşmayı planlamıştım. Ama sanat planımda okul yoktu. Henüz yeni emekli olduğum sırada bir sanat fuarında tanıştığım Gazi Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi hocasıyla yaptığımız sohbette onun ikinci fakültesini okuyan ve o sırada yanında olan bir öğrencisini örnek göstermesiyle ani bir karar verdim. Sonunda da kendimi Sanat ve Tasarım Fakültesi Görsel Sanatlar Bölümü dersliğinde öğrenci olarak buldum. Bu eğitim ve sonrasında sanatın benim için yaşamın kendisi olduğunu daha iyi anladım” diye konuştu.

“Sanat genel olarak beni ben yapan, beni çoğaltan tamamlayan, bana yaratma, üretme, estetik haz alma keyfini yaşatan, beni mutlu eden, stres yönetimimde destek olan, yeni güzel insanlar tanımamı sağlayan olmazsa olmazımdır” diyen Ulutan, 67 yaşında görsel sanatlar okuyarak her yaşta üniversiteye gidilebilir dedirtiyor hepimize.

Bir tıp profesörü olarak 67 yaşından sonra sanat eğitimi almak üzere tekrar fakülte öğrencisi olup birincilikle bitirdiniz bu süreci anlatır mısınız?

Gençlikte meslek seçiminde, genellikle aile ve toplumsal faktörler de rol oynayabiliyor. Benim sanata özellikle görsel sanatlara ilgim hep vardı ama yaşadığım kısa kararsızlık sonrası meslek olarak hekimliği seçip, eğitim için Hacettepe Tıp Fakültesini tercih ederek sanatı hobi olarak sürdürdüm. Emeklilikte sanatla uğraşmayı planlamıştım. Ama sanat planımda okul yoktu. Henüz yeni emekli olduğum sırada bir sanat fuarında tanıştığım Gazi Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi hocasıyla yaptığımız sohbette onun ikinci fakültesini okuyan ve o sırada yanında olan bir öğrencisini örnek göstermesiyle ani bir karar verdim. Sonunda da kendimi Sanat ve Tasarım Fakültesi Görsel Sanatlar Bölümü dersliğinde öğrenci olarak buldum. Böylece gençlikte gerçekleşmeyen sanat eğitimi hayalim gerçek oldu. İlk gün sınıfa ilk girdiğimde sınıftaki öğrenciler beni hoca sandıkları için kendilerine çeki düzen verdiler. Hatta ayağa kalkanlar bile oldu. Kısa süre sonra içeri giren gerçek hoca bana merakla bakıp kürsüye yöneldi. Kendini tanıttıktan sonra öğrencilerden de kendilerini tanıtmalarını istedi. Sıra bana gelip kendimi tanıtınca da meraklar giderildi. Dört yıllık Görsel Sanatlar alanındaki eğitim süreci çok keyifliydi. Geçmişte bir izleyici olarak sanatla ilgili olarak yaptığım izlemeler, okumalar ve amatör çalışmalarım işimi kolaylaştırdı. O kuldaki teorik dersler gerçekten çok keyifliydi. Farklı kültürlere ilgi duyan ve seyahat etmeyi çok seven biri olarak sanat tarihi, uygarlıklar tarihi, farklı dinler ve sanat, mitoloji, Türklerde Orta Asya’dan günümüze sanat çok ilgiyle izlediğim derslerdi, sanat eseri ve etkinliklerini izleme ve değerlendirme, sanatlar arası etkileşim dersleri de çok ilgimi çekmişti. Uygulamalı tasarım dersleri ile birlikte görsel sanatların farklı dallarına genel bir yaklaşım beni çok mutlu etti.

TIP İLE SANAT ARASINDAKİ FARK

Tıp ile sanat arasında nasıl bir ilişki var?

Tıp fakültesinde ilk ders olan anatomide hoca derse Rembrant’ın baş yapıtı Dr.Nicholaes Tulp’un Anatomi Dersi adlı tablosunu göstererek başlar. Daha sonra özellikle Tıp Tarihi derslerinde ve diğer derslerde tarih boyunca toplumu etkilemiş salgınlarla, çeşitli hastalıklarla ilgili veya tıpta bazı önemli gelişmelerle ilgili tablolar (islam coğrafyasında ise minyatürler) ve diğer eserler karşımıza çıkar. Sanat yaşamın diğer alanlarında olduğu gibi tıpta da tarihe tanıklık eder ve belgeler. Bu belgeler ve bilgiler gelişimin temelini oluşturur. Yaşadığımız son Kovid-19 pandemisi sırasında ve sonrasında da onunla ilgili çok sayıda sanat eseri üretildi. Sergiler açıldı. Kitaplar yazıldı. Tıp eğitiminde görseller eğitim materyellerinin ana ögesidir. Dokuların, organların ve işleyişlerinin, hastalıkların oluşum sürecinin resim yoluyla, animasyonlarla, video yoluyla anlatılması kullanılan temel yöntemlerdir. Yurt dışında tıbbi ressam yetiştiren üniversiteler bulunmaktadır. Bizde de İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin 2006 yılında Tıbbi Resim Birimini kurduğunu biliyorum. Tıp öğrencilerinin iyi birer hekim olarak yetişmesinde sanatın etkileri yapılan araştırmalarda gösterilmiştir. Günümüzde birçok üniversitede tıp öğrencilerinin programına portre tabloları inceleme, tıbbi konulu film izletme, edebiyat tartışması gibi etkinlikler eklenmiştir. Benim de akademik hayatımı geçirdiğim ve emekli olduğum Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde eğitim programımızda bu tür sanatsal etkinlikler yer almakta. Ben de o eğitimlerde keyifle eğitici olmuştum.         

Sanat eğitiminiz sırasında, bir ömür uyguladığınız bilim ile sanat arasında ne gibi farklar ve ne gibi benzerlikler saptadınız?

İlk saptadığım ve adapte olmam gereken fark sanat eserini değerlendirmede farklılıklar olabileceği idi. Bilimin konusu geçerli olan güncel bilimsel verilerdir. Bilimsel varsayımlar ve kararlar bu bilimsel verilere dayanır. Bir kesinlik vardır. Sanatta işin içine sanatçının duyguları farklı düşünceleri ile yorum yaparak eseri üretmesi ve izleyicinin de hissettikleri ve kendi bakış açısı ile bakması, değişik estetik anlayışların olabilmesi, değerlendirme farklılıklarına yol açabiliyor. Ancak bilim ve sanat çok ortak noktaya da sahip. İyi bir eğitim, araştırıcı-sorgulayıcı yaklaşım, özgürlük, özgünlük, iyi bir gözlemci olmak, yaratıcılık, hayal kurabilmek, hem sanatçı hem de bilim adamı içinde önemli. Her ikisi de ancak değer verildikleri ve özgür oldukları ortamda gelişimini sürdürebiliyor. Değişim her iki alanın ortak özelliği. Genel olarak bilim ve sanat ilişkisini düşünürsek bilimin ve sanatın birbirini beslediğini ve tamamladığını söylemek mümkün. Bildiğiniz gibi rönesans döneminde din baskısından kurtulan sanatçılar bir yandan sanat eserleri üretirken bir yandan bilimle de uğraşmışlardır. Leonarda da Vinci ve Albert Dürer, Michelangelo buna örnektir. Tarih öncesi çağlarda mağara duvarlarına yapılan hayvan resimlerine ilk sanat eserleri diyebiliriz. Boya ve yontma ile başlayan sanat eseri yaratma, bilimsel ve teknolojik gelişmelerle evrilerek günümüzde yapay zekanın ve sanatın ortak ürünü eserlerin oluşturulduğu bir noktaya ulaşmıştır.  Örnek olarak sanatçı Refik Anadol yapay zekanın temeli olan büyük veri kümelerini oluşturarak hareketli büyüleyici video yerleştirmeleri tasarlamakta ve bunlar dünyanın önemli sanat merkezlerinde sergilemektedir. Kısaca sanat yaratıcılığı ile bilimi, bilim de gelişen teknolojilerle sanatı beslemektedir.

SANATIN TOPLUMDAKİ YERİ

Sanatın insan ve toplum yaşamındaki öneminden söz eder misiniz?

Tarih öncesi çağlarda ilk insanların mağara duvarlarına çizdikleri hayvan resimleri sanatın insan için taşıdığı önem hakkında bir ipucu olabilir. Sanat ruhun gıdasıdır sözünü hepimiz duymuşuzdur. İyi bir rehabilitasyon aracı olan sanatın destek olarak tedavide kullanıldığını biliyoruz. Resim, seramik, el sanatları motor becerilerin gelişmesine katkı sağlar. Sanatın sağlık ve mutluluk üzerinde olumlu etki yaptığını gösteren pek çok çalışma vardır. Viyana Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada Ressam Claude Monet’nin yaşadığı evin bahçesindeki gölette yer alan köprü ve nilüferlerin olduğu tablonun dijital ortamda gösterildiği kişilerde sadece iki dakikada ruh halinin daha iyi olduğunu gösterdiler. Yalnız cep telefonları ile etkinin daha az olduğunu saptadılar. Genel olarak farklı sanat dalları beynin yaratıcı kısmını uyararak, hayal gücünü artırıyor. Farklı pencerelerden bakmayı sağlayarak olumsuz duygu ve düşüncelerimizin üstesinden gelmeyi çözüm üretmeyi kolaylaştırıyor. Toplum için sanatın önemini önderimiz Atatürk “Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş olur.” sözüyle özetlemiş. Toplumda bireylerin duygusal ve zihinsel gelişimine katkıda bulunan sanat, bireylerin düşünen, sorgulayan, empati yapabilen kişiler olmasını sağlar. Charles Darwin’in çok sevdiğim bir sözünü de anmak isterim: “Bilim ve sanat bir kuşun kanadı gibidir. Toplumlar bu iki kanadı birlikte kullanarak uçar ve özgür olurlar. Kanatlardan biri eksikse tavuk toplum olarak önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkasından yumurtasının alındığını fark etmez.”

Sanat hayatınız ve eserlerinizden söz eder misiniz?

Sanatın farklı dallarına ilgi duymama rağmen tatillerimi resim yaparak değerlendirmek hep en sevdiğim uğraşıydı. Fırsat bulduğum zamanlarda eğitim verilen farklı atölyelerde resim çalışmalarına katıldım. Tuval üstüne yağlıboya olarak yaptığım çalışmaları beğenip isteyenlere hediye vermek sonra onları duvarlarında görmek çok keyifliydi. Gezdiğim bir porselen boyama sanatı sergisindeki eserleri çok beğenmem ile serginin sahibi atölyede Türkiye’de yaşayan İsviçre’li porselen sanatçısı Ruth Benice’nin öğrencisi olarak 2005 yılında işimin fırsat verdiği ölçüde porselen boyama çalışmalarına  başladım. Emekliliğimde 2018 de girdiğim Gazi Üniversitesinin bölünmesiyle oluşan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Sanat ve tasarım Fakültesi Görsel Sanatlar Bölümü eğitimim sırasında seramik ilgimi çekti. Mezun olduktan sonra porselen boyama çalışmamın yanı sıra seramik çalışmalarıma başladım. Üretimimi daha çok bu iki alanda sürdürüyorum. Resmi daha çok porselen üstüne yapıyorum. Ruth Benice ve atölye sanatçıları ile yurt içinde ve 2007, 20012, 2015 yıllarında da yurt dışında uluslararası porselen boyama sergilerine katıldım. Ankara Tabip Odası’nın 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle düzenlediği yıllık sanat sergilerine, Ankara Kız Lisesi mezunları Derneğinin karma sanat sergilerine katılıyorum. Son olarak Haziran 2024’de SAKUDER’in Paris’te açtığı karma sergiye katıldım. Porselen ve seramik çalışmalarımla bir sosyal yardım projesi olarak kişisel sergi açma arzum var. Umarım gerçekleşir ve arkasını getirebilirim.

Sanatın sizin için taşıdığı anlam nedir?

Sanat genel olarak beni ben yapan, beni çoğaltan tamamlayan, bana yaratma, üretme, estetik haz alma keyfini yaşatan, beni mutlu eden, stres yönetimimde destek olan, yeni güzel insanlar tanımamı sağlayan olmazsa olmazımdır. Sanat benim için yaşamın kendisidir.

Muhabir: Zehra ŞAHİNDOKUYUCU